Ağaç mitolojileri; Bitki örtüsünün en görkemli canlıları, ağaçlar… Saymakla bitmeyen faydaları, hayata kattıkları eşsiz değerleriyle toprak ananın bize sunduğu birer lütuflar. Günümüzde onlara gereken saygı ve değer gösteriliyor mu bilinmez ama mitolojik çağlardan bugüne kadar geçen süreçte birçok toplum tarafından kutsal kabul edildikleri bir gerçek. Bir zamanlar onlar birer mitoloji kahramanı, uğruna can verilecek Tanrı’nın sözcüsü olarak anılıyorlardı.

Türklerde ağaç mitolojisi ve ağaç mitolojileri

Siz hiç bir dilek ağacına bez parçası bağladınız mı? Ya da yatırdaki ağaçları kesenlerin lanetlendiği hakkındaki söylentileri duydunuz mu? Peki bütün bunların İslamiyet’ten önceki natüralist dinlerden kalma kutsal ağaçlarla ilgili alışkanlıklar olduğunu biliyor muydunuz? Ta Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar gelen tarihimize baktığımızda ağaçlarla ilgili mitlerin çeşitlilik kazandıklarını görüyoruz. Bu ağaçların arasında özellikle bir ağaç çok önemli… Köklü, dallı budaklı, yapraklı kutsal figür,

Hayat Ağacı:  Halk dilinde saygı duyulan, değer verilen, dilek dilenen ağaçlara verilen isim.

HAYAT AĞACI

Ağaç Mitolojileri arasında yer alan hayat ağacı, Tanrı’nın sembolü, en kutsal ağaç… Hayat Ağacı ya da Evliya Ağacı… İnanışa göre dünyanın tam ortasından yükselen bu ağacın kökleri yeraltına iner, dalları ise dünya dağının zirvesine yükselir. Böylece bu kutsal ağaç, dünyanın her üç katını (göğü, yeri ve yeraltını) birbirine bağlar.
İlk insan da dokuz budaklı bu ağacın altında yaratılmıştır. Hayat Ağacı, insanların birbirleriyle ve doğayla bağını kurar. İnanışa göre, gözle görülemeyecek kadar göklere yükselir ve göklerdeki ışık dolu cennet alemine ulaşır.

Türk mitolojisinde Hayat Ağacı, Tanrı’nın ilahi özelliklerinin yeryüzündeki sembolüdür ve Tanrı’ya kavuşmanın yoludur. Çünkü bu ağaç, tek ve benzersizdir. Ölümsüzlüğü sembolize etmesi ve sığınacak yer olması en büyük özellikleri arasındadır. Bu özellikler, aynı zamanda Ulu Gök Tanrı’nın taşıdığı özelliklerdir. Bu nedenle, Türk mitolojisinde Tanrı’yı temsil eden ağaç kutsal bilinmiş ve onu kesmek günah sayılmıştır.

Hayat Ağacı kültü özellikle Altay, Hakas, Tuva destanlarında yer alır. Ağacın yerin altından göğe kadar uzanması, Türklerdeki Gök Tanrı inancının açık bir göstergesidir. Gök Tanrı inancına göre, gök-yer ve ikisinin ortasında da insan yaratılmıştır. Bu üç dünya birbirinden ayrılmayan ve kutsal sayılan kavramlardır. Yer ve gök ilk yaratılanlar olduğu için, Türkler arasında kutsal varlıklar, kült olarak saygı görmüştür.

Türklerde ağaç destanları

Ağaç Mitolojileri arasında Ağaç motifi, Türk destanlarının asıl öğelerinden birisi olarak kabul edilir. Bu motif, Türklerin ilkel çağlardan gelen bir önemli bir geleneğinin sembolüdür. Türk destanlarında özellikle çınar ve kayın ağaçları yer alır. Bu ağaçların her zaman olağanüstü özellikleri olduğuna inanılmıştır. Şamanizme göre ağaçlar gökten indiğinden kamların davulları üzerine ay ve yıldız resimlerinin yanı sıra kayın ağacı resmi yer alır.

Kısacası, ağaç motifini hemen hemen her Türk destanında sıkça görmek mümkündür. Her destanda genişçe yer almıştır. İslam’dan önceki Oğuznamelere göre, Oğuz Kağan’ın ikinci eşi bir ağacın içinde yeryüzüne gönderilmiştir. Yani ağaçtan doğmadır. Ağaç, Türklerin anasıdır. Bir Uygur destanında, Uygurları yeniden yaşama döndüren prenslerin bir ak kayın ağacının gökten gelen ışıktan hamile kalması ile doğdukları anlatılır.

Divan-ı Lügat-ıt Türk’te ağaç ile ilgili yüzlerce atasözü vardır. Hâlâ kullandığımız “Yaş ağaca balta vuran el onmaz”, “yaş kesen baş keser” sözleri, Türklerin ağaca verdiği değerin ne kadar yüksek olduğunun kanıtlarıdır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu, Osman Gazi’nin rüyasında, göğsünden çıkan ağaç (Hayat Ağacı) görmesi bir rastlantı değildir. Dede Korkut hikayelerinde de ağaca verilen önem açık olarak görülür. Bugün bile Altay’da, Saha’da ve Çuvaşistan’da, Gök Tanrı dininin ayinleri etrafı tahta barikatla çevrilmiş bir ak kayın ağacının altında yapılır.
Türklere ait tarihi belgeler, mitler, efsaneler, atlı göçebe olan Türklerin her zaman su kıyılarında ve ağacı bol olan alanlarda yerleştiklerini gösterir.

Yerleştikleri yerlerde doğa ile bütünleşirler, hiçbir canlıya zarar vermezler. Bu Gök Tanrı inancının gereği olarak yerine getirilen bir inanç sisteminin varlığının ve bunun içinde ağaca verilen önemin ifadesidir.